Skip to main content
İlham Veren Yazılar

Demokratik Okullara Doğru Projesi Deneyimi

Yazar: 14 Şubat 2021Şubat 13th, 2022Yorum bulunmadı.

Hedef Kitle:

İçerik Dili:

Özet:

Tahmini Okuma Süresi: 9 dakika

Gözde Durmuş – BİLGİ Çocuk Çalışmaları Birimi

Bu yazı, 22 Kasım 2019’da “Çocuğun Katılım Hakkı:Neredeyiz?” sempozyumunda BİLGİ Çocuk Çalışmaları Birimi’nden Gözde Durmuş’un yaptığı konuşmanın dökümünün kısaltılması ve tekrar düzenlenmesi  ile hazırlanmıştır.

Merhabalar,

Ben çok önceden, uzun bir süre, birkaç yıl boyunca anlattığım bir projeyi yıllar sonra tekrar anlatıyor olacağım. Bunun biraz heyecanı var bende.

Demokratik Okullara Doğru projesi — kısaca DOD—  Çocuk Çalışmaları Birimi olarak hayalini kurduğumuz bir projeydi.  Çocuk Çalışmaları Birimi olarak kısa süreli çocuklarla bir arada olabilme fırsatlarımız oluyordu. Çocuk katılımını anlamamız, deneyimlememiz ve  “teoride şöyle. O nedenle böyle olmalı” ya da  “katılım şöyleyse olmaz, böyleyse olmaz” gibi cümlelerin pratiğini görmemiz için ise sahadaki deneyimimizin yeterli olmadığını düşünüyorduk. Bu yüzden bu projenin bize sağladığı okulda olma, çocuklarla uzun süreli çalışma deneyimi bizim için çok kıymetliydi.  Projenin bir çok ayağı vardı ama ben bu konuşmamda daha çok okulun içerisinde geçirdiğimiz 1 – 1,5 yılın bize öğrettiklerini paylaşmaya çalışacağım.

Biz bu çalışmayı; MEB’in yürüttüğü Demokratik Yurttaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi Projesi kapsamındaki hibe programı tarafından desteklenerek ve Eğitim Reformu Girişimi işbirliği ile 2013-2015 yılları arasında yürüttük. 2018 yılında bu projenin devamı gibi düşünebilecek olan “Temel Eğitimde Demokrasi Kültürünün Güçlendirilmesi Projesi” de MEB tarafından yürütülmeye başlanmıştır. 

Aktaracağım deneyim 2013-2015 yıllarına ait. Yani geçmiş bir deneyim.  Bu projeyi uygulamamızın ardından eğitim sistemine dair birçok değişimin olduğunu akılda tutarak deneyimi aktarmaya çalışacağım.

“Bir devlet okulu daha demokratik hale getirilebilir mi?”
“Çocuk katılımı nasıl sağlanabilir?”

Bu iki temel soru ile yola çıkmıştık. Proje ekibimiz oldukça kalabalıktı.  “Eğitim mevzuatında çocuk katılımının durumu nedir?” “Dünya’da ve Türkiye’de bununla ilgili iyi uygulamalar var mı?” ve “Bir okulun içerisinde daha katılımcı bir okul ortamı nasıl yaratılır ?” sorularına cevap verecek faaliyetler yürüttük, yayınlar çıkardık. Ben burada daha çok okuldaki deneyimimize odaklanacağım.

OKULU BELİRLEME

Projemizde öğrenciler, öğretmenler, veliler ve okul yöneticileri ile diğer çalışanlar olmak üzere dört farklı grup ile çalışmayı planlamıştık. Bu dört grup ile tüm proje boyunca birlikte çalışmayı planlasak da hepsi ile eşit düzeyde bir çalışma yapmamız pek mümkün olamadı. Projede birlikte çalışacağımız okulu belirleme sürecinde kullandığımız yöntemin de buna etkisi olduğunu düşünüyorum. Bir pilot okul belirleyeceğiz. Ve o okulda çalışacağız. Bu dört paydaşın da aslında birlikte çalışmaya istekli olması önemli. Ama biz tabii pek öyle ilerleyemedik. Önce Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gittik. Bir okul var mı, yok mu? Okul müdürüne gittik. Okul müdürünün onayıyla okula girdik. Bir okula gidip o okulun ekosisteminde değişim yaratırken; orada öğretmenler ve öğrencilerden daha önce yönetimsel bir yerle çalışmaya başlamanın özellikle öğretmenlerle olan işbirliği sürecimizi etkilediğini düşünüyorum. Benzer başka bir çalışmayı tekrar yapsak buna dikkat etmeyi önemserdim.

Ben eğitimde çocuk katılımı üzerine konuştuğum her yerde söze “Küçükken eğitim hakkı resmen hayat hakkıdır.” cümlesi ile başlıyorum. Bu cümle; proje kapsamında çalıştığımız çocuklardan birinin sözü. Bu nedenle eğitimde çocuk katılımı meselesini hayatî buluyorum.  Fakat çocuğun katılım hakkına dair bir çalışmadayken, birilerini katılım hakkının önemli bir şey olduğuna ikna etmeye ihtiyacımız oluyor. Yani bir çocuğun şiddetten korunması çok önemlidir demeniz gerekmiyor. Ona en azından hayata geçirmekte yeterli olamasalar da itiraz etmiyorlar. “Evet!” diyorlar ama “Çocuğun katılım hakkını hayata geçirmeye yönelik bir proje yapalım.” dediğiniz zaman buna ikna etmeniz gerekiyor. Eğitimde çocuk katılımının çocuğun derslerini, okuldaki yönetim sürecini iyileştireceği gibi bir şeylere yaradığını düşündürmek gerekiyor ne yazık ki. Yani katılım hakkı için böyle bir takım güçlendirici şeylere ihtiyaç oluyor. Katılım hakkı bir lütûf gibi görünüyor. Bunu değiştirmek çok önemli.

Araştırmaların, katılımın eğitim sürecine ve çocuklara önemli katkılar sağlaması için; yetkili kişi ve kurumları ikna etmek yerine çocuk katılımı kendi başına bir hak olduğu için onu hayata geçirme sorumluluğu taşıdığımızı fark ettirmek gerekli.

OKUL ÇALIŞMALARI

Okulu belirledikten sonra okulda çalışmaya başladık. Artık okulun bir parçasıydık. Kendi odamız vardı ve birebir okulun içerisinde farklı hedef kitlelerle birlikte çalışma imkanı buluyorduk. Okul çalışmaları planlanırken en çok tartıştığımız konu; hızlıca bir yapı, mekanizma kurmak yerine bir “hazırlık” sürecinin ihtiyacıydı. O nedenle okuldaki çalışmalarımız; “hazırlık”, “çocukların birebir katılımlarını deneyimledikleri bir alan oluşturma” ve “ardından okula özgü, sürdürülebilir bir katılım mekanizması oluşturma” şeklinde üç aşamadan oluştu.

HAZIRLIK

Gerçekten çocuğun katılım hakkı ile ilgili eyleme geçecek olan kişinin; sabah Laura Lundy’nin konuşmasında bahsettiği dört eksenden biri olan “dinleyici” bakımından becerileri ve bu becerileri güçlendirmesi çok önemli.


Yetişkinler için çocuk katılımı sürecinde en önemli hazırlık kendisine şu soruyu sormasıyla başlıyor: “Ben bunu niye yapıyorum?” Çocukların görüşleri alındı ve bir iş daha tamamlandı diye mi? Çocuk haklarının korunması yükümlülüğünden dolayı mı? Tüm insanlarla diyalog kurup bir kültür oluşturmak için mi? Bunlar gibi bir çok cevabı olabilir bu sorunun.
Bu nedenle bu soru kritik bir soru.

“Hemen bir yapı kuralım, bir mekanizma kuralım.” “Aa! Yaptık bitti. Toparladık gittik.” gibi bir yaklaşım, anlamlı bir çocuk katılımı sağlanması ve demokratik bir kültürün oluşması ile çelişiyor.  Burada tek hazırlık yapması gereken tabii ki sadece dinleyici dediğimiz yetişkinler değil. Çocukların hazırlığı da çok önemli. O yüzden biz hazırlık sürecini çocukların hazırlığı, öğretmenlerin hazırlığı hatta ebeveynlerle de çalışarak biraz hazırlamaya çalıştığımız bir süreç olarak planladık. Bu hazırlık hem paydaşlarımızın güçlenmesine katkı sağlayacak hem de bizim için onlarla tanışma olanağı yaratacaktı.

Çocuklarla hazırlık sürecinin ilk aşaması çocuklara “Demokratik okul nasıl bir okuldur?” sorusunu sormak oldu. Bu soruya verdikleri yanıtlarda; “fiziksel koşullar” ifadesinin en çok söylenenler arasında olduğunu gördük. Çocuklar için kendini değerli ve ait hissetmediği bir yerde katılım, görüş ifade etme, kararlara dahil olma ile ilgili olan şeylerin hiçbirinin çok da gerçekçi olmadığını öğrenmiş olduk.

Bunun dışında çocuk dostu ödev ve sınav sistemi olan, bol sosyal etkinlikli, şiddetin olmadığı, ayrımcılığın olmadığı, seçimlerin yapıldığı vb. gibi tanımlamalar gelen cevaplar arasındaydı.  Bu cevaplar üzerine hemen “Hadi yapı kuralım! Hadi meclis ya da danışma kurulu kuralım!” demedik. Çünkü bu okulda seçim bile hiçbir şekilde doğru düzgün yapılmıyordu. Yani çocukların -mış gibi olan sistemlere dair bile bir deneyimleri yoktu. O yüzden ilk önce bu konulara dair bilgi ve beceri kazanmalarını sağlayacak çalışmalara odaklandık. İnsan hakları, çocuk hakları konuştuk. Ekip çalışması, iletişim konularında etkinlikler yaptık. Çocuklar arasındaki bağlantının kurulması için bu tür çalışmalar oldukça etkili oluyor.

Eş zamanlı olarak öğretmenlerle de çalıştık. Öğretmenlerle birlikte çalışırken “Sizler okuldaki kararlara ne kadar katılabiliyorsunuz?” diye soruyorum. Çünkü “Katılımla ilgili bir şey yapın. Çocuk hakları açısından bu sizin sorumluluğunuz.” diyorsunuz ama gerçekten öğretmenin kendisi okuldaki kararlara ne kadar dâhil olabiliyor, görüşünü ne kadar ifade edebiliyor? Bunu da konuşmak kıymetli. Bizim deneyimimizde öğretmenler zaten okulda birçok sorunla da bir araya gelmişlerdi. Bizim onlara “Hadi yeni bir projeye başlıyoruz. Bizimle birlikte çalışın.” diyebilmemiz ve sürecimize öğretmenlerin dâhil olması için bir zamana ihtiyacımız oldu. 

ÇOCUK KATILIMINI DENEYİMLEME ÇABALARI

Çocuk katılımına dair süreçler ve mekanizmalar oluştururken “Hangi çocuklarla?” sorusu çok önemli. Nüfusu fazla, kalabalık okul ya da sınıflarda; isteyen gelsin dediğimizde o sayı çok büyük olabiliyor ya da o kalabalık grupta her çocukla aynı özenle bir şey yapmanız zorlaşıyor. Diğer mesele de “Temsiliyet”. Çocuklar neden ve nasıl okul arkadaşlarını temsil etsinler? Tüm bunları düşünerek anlamlı bir katılım için bir süreç geliştirmeye çalıştık. Bu projeyi yaptığımız dönemde okulların bir meclisinin olması yasal bir zorunluluktu. Şu an ilgili yönetmelik kalktı.


“Hadi okul meclisi kuralım!” deseydik kurulabilirdi. Ama derdimiz bir okul meclisinin nasıl işleyeceği üzerine düşünmek veya böyle bir yapıyı kurmaktan ziyade çocuklarla birlikte nelere ihtiyaçları varsa biraz onları çalışmayı deneyimlemekti. Bu nedenle; çocuklara “Okulda bir şekilde sizin sorun olarak gördüğünüz, değiştirmek istediğiniz şeylerle ilgili çalışma grupları oluşturacağız ve birlikte çalışacağız. Bu çalışma gruplarında neler olabilir?” diye sorarak ihtiyaçları belirledik.  

Sonra bu ihtiyaç odaklı çalışma gruplarının tanıtımlarını yapıp bu gruplara katılmak isteyenlerden başvuru aldık. Çocukların en çok istedikleri çalışma gruplarında yer almalarını sağlamaya çalıştık. Oldukça emek harcadığımız bir işti. Bu tür süreçlerin uzun sürmesi, fazla emek gerektirmesi de çocuk katılımı önündeki engellerden biri olabiliyor. Çocuklar için “akademik anlamda daha etkili bir şey” yapmayı tercih edebiliyorlar. Ama çocuk katılımı için gerçekten bir sürece ihtiyaç oluyor. Her çocuğun kendisinin gönüllü, ilgili olduğu bir konuda çalışmak istemesini ve dahil olduğu çalışma grubunun konusu hakkında yeterli bilgiye erişimini sağlamak önemli. Çalışma grupları oluştuktan sonra her hafta düzenli toplantılar yaptık. Farklı farklı çalışma gruplarımız vardı: Okulda daha çok sosyal etkinlikler geliştirmek, çocuk haklarını akranlarına anlatmak, okul kurallarını belirlemek, okulu güzelleştirmek gibi farklı hedefleri olan çalışma grupları oluşturuldu. 

Çalışma gruplarında en çok deneyimlediğimiz konu çocuklarla birlikte karar alma süreçlerine ilişkindi. Proje sonunda proje izleme-değerlendirme çalışması için çocuklarla yapılan bir odak görüşmeden çıkan şu anekdot deneyimi çok güzel özetliyor.

Çocuklardan biri “Karar verme aşaması çok uzun, geziye tüm dönemin en sonunda gidebildik.” diyor. Diğer çocuk da diyor ki “Ama o kadar uzun değil aslında. Mecliste – TBMM’yi yani parlamentoyu kastediyor – bir karar alınması aylar sürüyor.” diyor. Öbürü de diyor ki “ama biz sadece geziye gittik.”

Bir dönem boyunca bir geziyi planlamak, buna karar vermek aslında çok hızlı da olabilir.  Ama çocuklar “Birlikte geziye gideceğiz ama her çocuğun birlikte gidebileceği, tüm çocukların ilgisini çeken yer neresi olabilir?” sorusunu birlikte tartıştılar. Odağı sonuca değil biraz sürece çekmek önemli olabilir. Ama bu çocuklar için zor ve alışık olmadıkları bir süreç. Bu nedenle çocuklarla birlikte karar alma deneyiminde çocukları sıkmamak, bu sürecin keyifli ve eğlenceli olmasını sağlayacak pratikler geliştirmek bir ihtiyaç.

Çalışma gruplarından bir tanesinde de çocuklarla birlikte araştırma yapma deneyimimiz oldu. “Eğitici şeyler” isimli çalışma grubunda çocuklarla birlikte “Çocuk haklarının durumunu okulda soralım.” diye karar verildi. Çocuklarla birlikte soru formları hazırladık, çocuklar sorularını sordular. Burada da araştırmanın sonucundan öte çocukların bu araştırma deneyimi çok kıymetli gelmişti bana. 

“Bir öğretmene sordum. “Siz çocuk haklarını hayata geçirmek için ne yapıyorsunuz” diye. Cevap veremedi. Ben kopya verdim: “Eğitim hakkı veriyorsunuz ya hocam. Onu yazayım mı?” dedim diye deneyimini anlatmıştı bir çocuk. Öğretmenin ona cevap verememesi, bir yüzleşme hali ve bu deneyimi sonradan konuşuyor ve burayla ilgili çözüme gidiyor olması. Bu süreç işte deneyimi daha anlamlı kılıyor. Okulda ve sınıfta bazı konularda araştırma yaparken, veri toplarken çocuklardan sadece bilgi almayı değil onlarla birikte yol almayı da deneyebiliriz.

Dönemin sonunda okul kurallarını belirleme konusunda çalışan ekip, okul yöneticileri ve öğretmenler ile bir araya gelip fikirlerini paylaştılar. Çocukların görüşlerine öğretmenlerin geri bildirim vermesi ile ilgili bir takım çalışmalar yaptık. Tüm bu çalışma gruplarının deneyimi sonunda bir sonraki dönem okulda kurulan yapının sürdürülebilir olması için iki çalışma yaptık. Bunlardan biri okula yeni gelen 5. sınıfların okuldaki çalışmalardan haberdar olabilmesini sağlamak için; bir önceki dönemde görev alanların yeni gelenlere ne yaptıklarını anlattıkları bir buluşmaydı. Diğeri ise okul meclisinin kurulmasıydı. Okul meclisini çalışma grupları deneyimi üzerine kurduk ve sürdürülebilir olmasını sağlamak için çalıştık. Fakat proje bitince, biz okulda çıkınca devam etmedi. Okuldaki hızlı yönetimsel değişikler kültürün aktarımında, yapıların sürdürülebilirliğinde zorluklar yaşanmasına neden olabiliyor.

Bu projede eğitimde çocuk katılımına dair birçok deneyim biriktirdik. Bu deneyimleri; çocukların kendi bakış açılarıyla projeyi anlatmak için hazırladıkları belgeselden de izleyebilirsiniz. Belki kurduğumuz mekanizma, oluşturmaya çalıştığımız ortam-kültür sürdürülebilir olamadı ama çalıştığımız çocukların ve bizim hayatlarımızda bir şeyler değişti, ortak bir deneyim yaşadık. Bu süreçlerin kalıcı ve sürdürülebilir olması için daha fazla çabaya, daha fazla işbirliğine, karar vericilerin bu konuda farkındalıkları olmasına ve yükümlülüklerinin hatırlatılmasına ihtiyaç var diye düşünüyorum. 

Teşekkürler!

*Bu yazıdaki bazı görseller Çocuğun Katılım Hakkı: Neredeyiz? sempozyumunun Eğitim ve Çocuk Katılımı oturumunda Burcu Ceylan tarafından grafik olarak dokümante edilmiştir.”